İKİNCİ YOLCULUK

İnsanlar hafızasını tamamen kaybetmediği sürece nasıl bir çocuklukları olduğunu az ya da çok hatırlarlar. Nasıl bir çocukluk? Acılarla dramlarla dolu, ilgisiz ve hiç hatırlanmak istenmeyen bir çocukluk mu? Ya da masallardaki gibi neşeli, huzurlu, çoşku dolu ve hatta el bebek gül bebek mi? Belki de ikisinin bir karışımı? Nasıl bir çocukluk yaşandığının şimdiki öfkemizle, korkumuzla ya da diğer sıkıntılarımızla doğrudan bir ilgisi yoktur. Belki psikoloji bilimi açısından durum çok farklıdır. Ancak çocuklukta nelerin yaşandığı ikinci yolculuk için doğrudan gerekli bilgiler değildir. Dramlarla, acılarla dolu bir çocukluk yaşadığı halde öfkesi, korkusu ya da takıntısı olmayanlar olduğu gibi el bebek gül bebek bir çocukluk yaşayıp büyük öfke patlamaları yaşayanlar da olabilir. Çocukluk nasıl geçmiş olursa olsun bizim için o dönemde yaşanılanların değil, yaşanılanların nasıl algılanıp hangi tür duygu dosyaları şeklinde kaydedildiğinin önemi vardır. Yaşanılanların olduğu gibi yani birebir kaydına az rastlanması normaldir. Çünkü kaydeden bir bebek ya da çocuktur. Gerçekten dram içeren bir olay olduğundan daha yüksek bir acı seviyesindeki bir dosya halinde sıkıştırılarak, bastırılarak bilinç altının derinliklerinde saklanmış olabileceği gibi, yaşanan güzel bir olay bu böyle devam etmezse acı var demektir şeklindeki bir kayıtla dosyalanmış olabilir. Olayın değil olayla ilgili duygunun ne olduğu ve nasıl kaydedildiği önemlidir. Bu kayıtları bulmak sandığımız kadar kolay değildir.

Çocukluğumuzdaki olayları hatırlıyor olmak ve olaylar esnasında neler hissettiğimizi hatırlıyor olmak güzeldir. Ancak düşünerek bu işi yapıyorsak çocukluktaki hissimizin formatlandığı dosyanın orijinal haline ulaşmak mümkün değildir. Dosyanın formatı duygu üzerinden olduğu halde biz düşünce üzerinden açmaya çalışıyorsak, yanlış programla bir dosya açmaya çalıştığımız için ya sistem hata verecek ya da açtığımızı zannettiğimiz dosyada doğru içerik görüntülenmeyecektir. Bunun böyle olması doğaldır çünkü düşünceler hissedemez. “Düşünüyorum öyleyse varım” şeklindeki yanlış önerme sebebiyle düşüncelerin çok önemli olduğuna inanmış olabiliriz. Ancak sadece düşünmekle kalır, algılayıp hissetmezsek aslında büyük oranda yokuz demektir. Geçmişte hissettiklerimizi düşünmek, hissetmek değildir. Geçmişte hissettiklerimizi ancak aynısını hissederek tam olarak anlayabiliriz. Bu size karmaşık geldiyse belki ilerde örneklerle açıkladığımızda daha anlaşılır hale gelebilir.

Ebeveynlerin ve çocuğun hayatındaki diğer kişilerin davranışları çocuklar tarafından onların tahmin ettiklerinden çok daha farklı algılanır, hissedilir ve farklı dosyalara yerleştirilir. Bu nedenle çoğu zaman ebeveynler davranışlarının karşılığını alamamaktan şikayetçi olabilirler. Bir çocuğun hele ki 0-3 yaş arasındaki bir çocuğun dosya kayıtlarını nasıl oluşturacağını, hangi duyguyu hangi anlamda, hangi formda ve şiddette kaydedeceğini bilemeyiz. Kendimizdeki kayıtların da büyük kısmını bilmeyiz. 3-6 yaş arasındaki hatırladığımız olayları olay olarak biliriz ancak ne kadarını bastırdığımızı, hangi hislerle hangi tür dosya olarak kaydettiğimizi bilemeyebiliriz. Bunu düşünebiliriz ama hissetmek kısmına geldiğimizde bir şey bize engel olur. Hissetmek çocukken hissettiğimizin birebir aynısını hem fiziksel yani tüm bedenin tepkileriyle hem de duygusal olarak idrak etmek olduğu için yeterli farkındalık düzeyinde değilsek hissedemeyiz. Hafızamızda bu şekilde kayıtlı binlerce dosyanın tamamını şu an bilmekteyiz ancak büyük bir kısmını hatırlamamakta ve hissetmemekteyiz. Zihnimiz bunları hissetmenin ve yeniden canlandırmanın hiç de iyi bir fikir olmadığını bununla başa çıkamayacağımızı söyleyebilir. Ancak yanlış kaydedilmiş bir sürü hisle ve bunların yol açtığı patlamalarla yaşamaya çalışmak çok daha zordur. Eğer bunu yaşayanlar varsa bu dediğimi daha iyi anlayacaktır. Bu bilgiler yolculukta işimize yarayacağı için baştan kısa bir anlatım yapılmış oldu ancak ikinci yolculuk için daha çok bilgiye ve anlayışa ihtiyacımız vardır.

Çocukluk çağında kaydettiğimiz binlerce duygu dosyalarının üzerine sonrasında yaşadıklarımız da eklenir. Ve  karşımıza daha büyük dosyalar yani klasörler çıkmaya başlar. Çocukluk çağında ve sonrasında öfke hissi uyandıran tüm olaylar şu an öfke klasörümüzde kayıtlıdır. Aynısı korkularımız ve biz de acı hissi uyandıran duygular için de geçerlidir. Bunlara kısaca öfke klasörümüz yani öfke bedenimiz, korku klasörümüz yani korku bedenimiz ve acı (üzüntü/ derin iç sıkıntısı) klasörümüz yani acı bedenimiz diyebiliriz. Bu klasörlerdeki kayıtlar sadece çocukluk dönemine ait değildir. Zaten bu klasörlerden tamamen ebeveynleri ve yakın çevreyi sorumlu tutmak ya da onların tamamen sorumsuz olduğunu söylemek de mümkün değildir. Ebeveynlerin kendilerince ve hatta tüm toplum tarafından kabul gören davranışları çocuk ve hatta yetişkin tarafından yanlış algılanmış ve hiç umulmadık hislere yol açmış olabilir. Ebeveynlerin tüm bu konularda eğitilmiş olmaları acı ve öfke krizleri yaşayan bir çocukları olmasının önüne geçememiş olabilir.  

Bu bedenler yani acı, öfke ve korku bedenleri bize kendini değişen periyodlarla gösterip kriz çıkarırlar. Acı bedeni ve öfke bedeni krizleri bazen öyle şiddetli olur ki klasördeki tüm dosyalar birden açılır ve ortalıkta terör estirir. Krizi yaşayan kendisine ne olduğunu ve bir anda açılan dosyaları anlayamaz ve algılayamaz. Korku bedeni krizleri ise kendini yüksek takıntı ve kontrol atakları ve anlamsız günlerce geçmeyen kötü bir şey olacakmış hissiyle gösterebilir. Bazılarının acı ve öfke bedenleri çok yoğundur. Bu bilgi işinize yarar mı bilmem ama acı ve öfke bedeni yoğun biriyle evlenmek başına uzun vadeli bir sorun almak demektir. Hele ki bu kişinin kendisiyle yüzleşmeye ve geçmişindeki yaraları onarmaya hiç niyeti yoksa. Birileri bu konuda danıştığında mümkünse en az acı ve öfke bedeni olan adayla evlenmesini öneririm. Yoğun acı ve öfke bedeni krizleri ile yaşamak kişinin hem kendisi hem de çevresindekiler için zordur ve rehalibitasyon gerektirir. Zaten ikinci yolculuk bunun için vardır. İkinci yolculuğu öğrenmek için aceleye gerek yoktur. Acele zihinsel bir aldatmacayla, kendi zihnimize ya da başka zihinlere aldanmakla hayatımıza dahil olur. İkinci yolculuk hazmedilir, aşama aşama öğrenilir. Çünkü o bizim aceleciliğimizi de durdurup ne yaşadığımızı anlamamız için hayatımıza dahil olmuştur. O ruhumuzla irtibat kurmamız ve kalbimizi selim tutmamız içindir. O huzuru aramak için değil zaten var olan huzurun farkına varmak içindir. Var olan huzuru ve huzurda olmanın huzurunu hep birlikte yaşamak temennisiyle nasipse bir dahaki yazıya kadar hepinize bol farkındalıklı zamanlar hatta zamansızlıklar...

Yorumlar

  1. Bizler hayatımız boyunca birtakım problemler ile yüzyüze geldik Bu problemlerin bazıları halledebildik Geri kalanlarin çoğu travmaya neden oldu. Beyin bu tranvalari neden tamir edemiyor. Her hatirladığımizda neden çocukluğumuza gidip o tranvaları parça parça dağınık bir şekilde karşımıza çıkarıyor.? Sanki pazılın parçaları gibi bütününü bir tüŕlü göstermiyor ki olayı çoze bilelim neden?

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar